ANKARA-BHA
Prof. Dr. Zakir Avşar, "Zıplamakla yerçekimi aşılmaz…" başlıklı yazısında özetle şunlara yer verdi:
“Siyasal protestolar, tarih boyunca yalnızca bireysel ve toplumsal taleplerin değil, aynı zamanda o taleplerin temsil biçimlerinin de değiştiği bir sürecin yansımalarıdır.
Sanayi Devrimi sonrası dönemde klasik sendikal yürüyüşler ve grevler olmuş; bizim kuşakta da marşlı, pankartlı, megafonlu yürüyüşler olurdu. Eylemlere yönelik Demirel’in veciz bir sözü vardı, “Yollar yürümekle aşınmaz…”
Fakat 21. yüzyılın dijital-iletişim çağında, protesto eylemleri, içerikten çok biçime indirgenmiş, estetize edilmiş bir hal aldı.Bir süre meydanlar yere çömelip “biz buradayız” diyen gençlerle doldu… Peşinden duran adamlar… Yerinden kımıldamayan… Ardından hashtag’ler, dijital çığlıklar, sanal meydanlar…
Sahnede zıplama provokasyonuna alet olmuştu! İstinye Üniversitesi'nden Hande Yener kararıSahnede zıplama provokasyonuna alet olmuştu! İstinye Üniversitesi'nden Hande Yener kararı
Şimdilerde eylemlerde yeni bir evredeyiz: Zıplayarak protesto! Oturana, durana göre bu da bir gelişme. Hiç değilse hareket var… Kimine göre dans, kimine göre direnç sporu, kimine göre ise enerji israfı. Kimi hoplaya hoplaya bilim, çağdaşlık, eşitlik istiyor, kimi ise zıplayarak rejim, sistem, iktidar değişikliği. Kafalar güzel, devreler karışık, ayaklar yerden kesik.
Bu zıplama işi ilk ne zaman ve nerede çıktı? Yeri ve tarihi tam olarak net değil. Bazıları diyor ki, Norveç’te bir çevreci festivalde “ekolojik bilinç” çağrısı için başlatılmış. Bazıları da Latin Amerika'da “zıplayanlar vurulmaz” mottosuyla sokaklarda doğmuş bir refleks, iddiasında. Her ne sebeple olursa olsun, çok matah bir şey gibi gözükmüyor…
Zıplayanların memleketin “konser salonlarına”, “CHP ağlarına” düşüşü, belediyeler merkezli yolsuzluk, hırsızlık, şaibe iddiaları ile birlikte oldu ve daha çok Batı’dan ithal kültürel bir yazılım güncellemesi gibi gelişti… “Görüldü, beğenildi, uyarlandı”, sonra ritmik hale getirildi. Şimdi “Zıplamayan şucudur, bucudur!” gibi sloganlarla kitleyi ayırt eden bir kamplaştırma sistemi gibi çalışıyor. Yani, sadece ideolojik değil, aynı zamanda kinetik bir filtreleme yöntemi bu.
Bir grup genç zıplayarak “bilim, çağdaşlık istiyoruz” diye bağırıyor. O zaman soralım, madem bilim, çağdaşlık istiyorlar, Türkiye’nin geldiği noktada daha hangi bilimi, çağdaşlığı talep ediyorlar ve hangi katkıları vermeye hazırlar?
Sayılarla ve gelişmeleri konuşalım, durum aydınlansın… 2002’de sadece iki olan aktif teknopark sayısı, 2025 itibariyle 92’ye ulaşmış, buralarda firma sayısı 10 bini aşmış, Ar-Ge personeli 80 binin üzerine çıkmış. Türkiye’nin toplam Ar-Ge harcamaları 2002’de GSYH’nin %0,5’i iken, 2024 itibariyle %1,4 seviyesine gelmiş. Bu oran, gelişmekte olan ülkeler ortalamasının fevkinde…
Milli elektrikli otomobilini banttan indirmiş, savaş uçağı KAAN'ı, Hürkuş’u, Hürjet’i, Gökbey’i gökyüzüyle buluşturmuş, İHA’sını, SİHA’sını kendi yapmış, TCG Anadolu gibi dünyanın sayılı SİHA gemilerinden birini denizlere salmış, Türk savunma sanayii ürünleri, 2024 itibariyle 180’den fazla ülkeye ihraç edilmekte. Altay tankı, Akıncı, Hisar hava savunma sistemleri say say bitmiyor… Bunlar sadece birer şekillenmiş metal değil; emek, çalışma, inanç, azim ve irade ürünüdür.
Gabar'da günlük neredeyse 100 bin varil petrol çıkıyor. Sakarya Gaz Sahası’ndan elde edilen doğal gaz, milyonlarca haneye ulaştı. Şimdi yeni rezervlere ulaşıldı ve ekonomik değeri milyarlarca doların üzerinde.
Bu ülke, ilk defa Mavi Vatan'da enerji arayabilen, bunu çıkarabilen, ticarileştirebilen bir ülke haline geldi. Rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımlarıyla Türkiye, Avrupa'nın ilk 5 ülkesi arasına girdi. Tüm bunlar zıplarken olmadı, zıplatanlarca ve zıplayanlarca yapılmadı.
Peki, fiziksel ve zihinsel olarak durduk yerde zıplamak size yakışır mı? Bunları başaran bir ülkeye “bilim nerede?” diye sormak, çaya şeker atıp “bu niye tatlı değil?” demeye benzemez mi?.
Zıplayarak bilim, çağdaşlık isteyen sevgili gençler, zıplarken sizin gibi bu ülkenin evlatları tarafından yapılan, çağdaşlarının ötesindeki yeni nesil Türk uçaklarını göremezsiniz…
Bakın Mahmut Faruk Akşit hoca başkanlığında dünyanın en iyi, en iddialı uçak motorlarını üretiyor Türkiye…
Zıplayan, zıplatılan sevgili gençler, ülkemin kıymetli ama kıymeti bilinmeyen evlatları; konserlerden, sosyal medya, TikTok, aktivist popülerlik çabalarından vakit bulup Teknofest’e gelirseniz, akranınız yer çekimini yenen gençleri görür, tanışır ve mutlu olursunuz... Zıplarken Kaan’ın yerli motorunu ıskalarsınız… Teknofest’i kaçırırsınız.
Protesto doğası gereği bir itiraz biçimidir. Ama her itirazın bir içeriği, bir hedefi, bir usulü olur. Zıplamanın protesto biçimi olarak işlevselliği nedir? İktidarı sarsmak mı? Ekonomi politikalarını değiştirmek mi? Enerji fiyatlarını aşağı çekmek mi? Bilimi ilerletmek mi? Teknolojiyi ileri taşımak mı?
Günümüz dünyasında yarışmak, rekabet etmek, başarmak ve ayakta kalmak için bilimle, fikirle, stratejiyle yükselmek şart. Sizden zıplamanızı isteyenler belki yer çekimini değil ama ülkenin geldiği yeri inkâr etmek, içinde bulundukları çukur seviyeyi göstermemek için zihinlerindeki kütle çekimini artırıyorlar.
Bilmelisiniz ki, Türkün bilimsel devrimini, teknolojik dönüşümünü gerçekleştiren akranlarınız zıplamıyorlar ama kod yazıyorlar, roket, motor yapıyorlar, yapay zekâ üretiyorlar, buluşlar gerçekleştiriyorlar, inovasyonlara gidiyorlar, gökyüzünde türlü cisimler uçuruyorlar. Kazanıyorlar, kazandırıyorlar ve Türkiye’yi de, sizleri de ileri taşıyorlar.
Sizler de Ar-Ge, girişimcilik, akademik çalışma, proje üretimi, katkı ve kalıcılık, kalkınmacı, yerli ve milli anlayışlarla kendinizi donatabilir; Halil Paşa’nın, Vecihi Hürkuş’un, Şakir Zümre’nin, Nuri Demirağ’ın, Necmettin Erbakan’ın, Özdemir Bayraktar’ın hayallerini gerçekleştirip ruhlarını şad edecek büyük hamlelerin sahipleri olabilirsiniz… Size de bu yakışır…
Bu ülkenin bilimde, teknolojide, enerjide, savunmada, dijitalleşmede geldiği nokta ortada. Bu ilerlemeleri görmezden gelip sadece zıplamak, aslında bir şey demekten ziyade, “diyecek bir şeyim kalmadı” anlamına gelir.”