ANKARA-BHA
Prof. Dr. Zakir Avşar, "Siyaset üretemeyen gürültü üretir" başlıklı yazısında, özetle şu ifadeleri kullandı:
"Sürekli bu konularda yazıyoruz. Dilimizde tüy bitti. Ama görünen o ki, yazmaya da devam edeceğiz. Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü önemsiyoruz. Milletimizin her şeyin en iyisine layık olduğunu düşünüyoruz. Keza, muhalefetin de en iyisine…
Demokratik rejimlerde muhalefet partileri iktidarı denetleyen yapılar olduğu kadar siyasal sistemin sürdürülebilirliği açısından vazgeçilmez kurumlardır. Muhalefetin niteliği, doğrudan doğruya demokratik kültürün niteliğini belirler.
Bu nedenle muhalefet söyleminin içeriği, kullandığı dil ve başvurduğu argümanlar, sadece muhalefetin değil, bütün bir siyasal düzenin kalitesini etkilemektedir.
Konuya ülkemiz açısından yaklaştığımızda, son dönemde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sergilediği söylem tarzı, demokratik muhalefet anlayışıyla ciddi ölçüde çelişmektedir.
Özgür Özel’in hitabetinde gözlemlenen en belirgin husus, eleştiri ile hakaret arasındaki sınırın sürekli ihlal edilmesidir.
Siyasal eleştiri, demokratik toplumlarda meşru bir denetim mekanizmasıdır; ancak hakaret ve iftira, eleştirinin ötesinde, siyaseti yozlaştıran unsurlardır.
Özel’in sık sık bu tür yöntemlere başvurması, aslında muhalefetin entelektüel kapasite eksikliğini göstermektedir. Malum, hakaretin yoğun olduğu bir söylem, ikna etme kabiliyetini değil, öfke mobilizasyonunu hedefler. Bu ise, kısa vadeli politik kazançlar uğruna uzun vadeli siyasal itibarı tüketen bir yaklaşımdır.
Siyasal iletişim teorisi açısından bakıldığında, Özel’in dilinin bir “negatif siyaset” üzerine kurulu olduğu söylenebilir. Negatif siyaset, rakibin itibarını zedelemek üzerine kuruludur; fakat bu tür bir strateji, topluma alternatif bir vizyon sunamadığı için sürdürülebilir değildir.
Orta ve uzun vadede seçmen davranışında güven aşınmasına yol açar. Bu noktada Özel’in, kendi partisini ileriye taşıyacak kurucu bir vizyon üretmek yerine, iktidarı sürekli hakaret ve iftira ile yıpratmaya çalışması, muhalefeti “tepkisel” bir zemine hapsetmektedir.
Özgür Özel’in siyasal söyleminde en dikkat çekici paradokslardan biri, yolsuzluk karşısındaki tavrıdır. Demokratik bir muhalefet hareketinin temel meşruiyet dayanağı, yolsuzluklara karşı kararlı bir duruştur. Ancak Özel’in yolsuzluklarla anılan aktörlere yönelik dolaylı destek sunar bir çizgiye kayması, muhalefetin dillerinden hiç düşürmedikleri ve bu kadar yolsuzluk ve hırsızlık iddiasına rağmen hala kendilerinde olduğunu iddia ettikleri “ahlaki üstünlüğünü” ortadan kaldırmaktadır.
Siyasette bilinen bir husustur; muhalefetin avantajı, iktidara kıyasla daha temiz ve daha ilkeli görünmesidir. Çünkü iş ve icraatı olmadığı için kimse tarafından somut bir suçlamaya konu olamaz. Bizde ise muhalefetin belediyeler üzerinden elde ettiği iktidar alanı ve bu iktidarın kamuoyuna ve yargıya yansıyan kullanım biçimi böyle bir avantajı tümüyle yok etmektedir.
Doğal olarak bu avantaj yitirildiğinde, muhalefet yalnızca siyasal bir seçenek değil, aynı zamanda toplumsal vicdan açısından da bir hayal kırıklığına dönüşür. Nitekim CHP’nin başına gelen durum da tam olarak budur…
Zira, Özel’in yolsuzluk şüphelilerini korur mahiyette mitingler düzenlemesi, muhalefetin varoluşsal işleviyle çelişmektedir. Muhalefet, yolsuzlukla mücadelede topluma güvence sunmak zorundayken; Özel’in tutumu, aksine yolsuzluğun üzerini örtmeye çalışan bir “siyasi kalkan” işlevi görmektedir. Bu, yalnızca muhalefetin itibarsızlaşmasına değil, siyasal sistemdeki yozlaşmanın normalleşmesine de katkı sunmaktadır.
Bir diğer temel problem, yargı organları ve kolluk kuvvetlerine yönelik haksız suçlamalardır. Hukukun üstünlüğü, demokratik rejimlerin temelidir. Ancak Özgür Özel, yargı kararlarını siyaseten tartışmalı hale getirerek, aslında hukuk düzeninin meşruiyetine zarar vermektedir. Muhalefet partilerinin görevi, yargıyı siyasallaştırmak değil; bağımsızlığını güçlendirmektir. Oysa Özel’in söylemleri, yargıyı iktidarın aracı gibi göstermeye çalışarak, toplumsal güveni erozyona uğratmaktadır."