ANKARA - BHA
Ankara’nın köklü futbol kulübü Gençlerbirliği’nde bir süredir devam eden yönetimsel kriz ve mali darboğaz, camiada ciddi bir kırılma yaratıyor. Türk futbolundaki genel olumsuz tablonun yansıması olarak görülen süreç, kulübün geleceğine ilişkin kaygıları artırıyor.
Süper Lig’e çıkışın ardından gelen sarsıntı
Ömer Gürsoy’un yazısında aktardığına göre, kulübün eski başkanı Osman Sungur, göreve geldiği dönemde borç içindeki kulübü toparlamak için büyük çaba harcadı. Camiada yeni bir umut doğuran Sungur, Gençlerbirliği’ni yeniden Süper Lig’e çıkararak önemli bir başarıya imza attı.
Ancak bu süreçte Sungur’un oluşturduğu 22 kişilik yönetimde beklenen uyum oluşmadı. Gürsoy'un aktardığı bilgilere göre, yönetim kurulunda maddi yükün büyük bölümünü tek başına Sungur üstlendi. Yönetimden gelen desteklerin sınırlı kaldığı, ciddi finansman katkısının yalnızca tenor Murat Karahan’ın sağladığı forma sponsorluğu ile sınırlı olduğu belirtildi.
İstifalar, sürtüşmeler ve bölünmeler
Süper Lig’e çıkışın ardından art arda gelen kötü sonuçlar, kulüp içinde huzursuzluğu artırdı. Murat Karahan’ın yönetimden ayrılması, transfer politikalarına yönelik eleştiriler ve kulüp içi çekişmelerin yoğunlaşması üzerine Sungur’un istifa ettiği duyuruldu.
Gürsoy, Sungur’un istifasının “iç darbe” olmadığı yönündeki açıklamasına rağmen, yaşanan gelişmelerin kulüp içindeki fay hatlarını belirginleştirdiğini aktarıyor. İstifanın ardından yönetimden bir isim başkanlığa, bir başka isim başkanvekilliğine getirildi ve kısa süre içinde yeniden seçime gidilmesi kararlaştırıldı.
Bu dönemde eski başkanlar Niyazi Akdaş ve Arda Çakmak’ın yeniden göreve davet edilmesi, camiadaki bölünmüşlüğü daha görünür hâle getirdi.
1 milyar liralık borç ve “İlke birliği” krizi
Gürsoy’un haberleştirdiği değerlendirmede, Gençlerbirliği’nin tarih boyunca “ilkeleriyle” anılan bir kulüp olduğu vurgulanırken, bugün hem ekonomik hem de kültürel anlamda ciddi bir erozyon yaşandığı ifade ediliyor.
Yeni başkan Mehmet Kaya döneminde teknik direktör değişimi yapılarak Volkan Demirel göreve getirilse de, bu hamlelerin kulübün köklü sorunlarını çözmeye yetmediği belirtiliyor.
“265 peynir” benzetmesi: Çok seslilikten yönetimsizliğe
Gürsoy, yazısında Churchill ile De Gaulle arasında geçen tarihi anekdotu hatırlatarak, Gençlerbirliği’ndeki çok sesliliğin yönetimde kaosa dönüştüğünü aktarıyor.
Her yöneticinin kendi doğrusu için mücadele ettiği, ancak ortak aklın sağlanamadığı bir yapının kulübü çıkmaza sürüklediği ifade ediliyor.
Kritik soru: Bu kulüp artık yönetilebilir mi?
Ay sonunda yapılacak olağanüstü genel kurul öncesi, Gürsoy’un işaret ettiği en kritik başlık şu:
“Bu kulübü kim yönetecek ve daha önemlisi: Kulüp hâlâ yönetilebilir mi?” 50–100 delegeden oluşan küçük grupların kulüp üzerinde etkili olmaya çalıştığı, dedikoduların ve kişisel çıkarların kurumsal kimliği zayıflattığı belirtiliyor.
Gürsoy’un değerlendirmesine göre, Gençlerbirliği’nin bir dönem Türk futboluna damga vuran altyapı geleneğinin gölgelendiği ve kulübün kimlik kaybı tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı ifade ediliyor.
Sessiz tribünlerde yankılanacak soru
Ömer Gürsoy, yazısını şu soruyla noktalıyor: “Mazisinden gelen harçlar yeniden yoğrulup Gençlerbirliği’ne yeni bir şekil verebilecek mi, yoksa kulüp yönetilemez bir yapıya mı dönüşecek?”





